Bölgede Takıh/Takiy olarak anılmasının sebebi civarda yaşayan yörük ve Pomakların lehçelerinden kaynaklanmaktadır.
Takh Ubıhların üç ana boyundan biridir. Ubıh topraklarında Karadeniz kıyısında oturanlar Pekhı, Ovada yerleşik olanlar Çıkh, Dağlık kesimde yaşayanlar ise Takh olarak adlandırılır.
Takh Şevket Beyin Kuvva-i Seyyareye katılmadan önceki hayatı hakkında fazla bir bilgi olmamakla beraber;
Kuvva-i Seyyare bünyesinde Redd-i İlhak mücadelesine ilk katılanlardan olması, İç ayaklanmaların bastırılması,
Ege Ve Marmara bölgesindeki savaşlarda gösterdiği yararlılıklar yanında Ethem Beye sadakati, Yunanlı yetkililerle Söve köyünde yapılan protokole kadar yanındaki en etkili kumandanlarından biri olması onu çok özel kılar.
Ethem Bey'in "geçiş protokolü" kapsamında onunla birlikte Yunanistan sınırlarına geçenlerin Ege kıyılarından saldırıya geçeceği paranoyası Ankara hükümetini tedirgin ediyordu.
Manyas-Gönen olayının aşırı vehim ve abartılarla, sürgüne gerekçe gösterilen, Batı Anadolu'ya çıkan ve Çerkes kökenli ahalinin yoğun yaşadığı bölgelerden alacağı desteğe dayanarak, bir ayaklanma-ihtilâl teşebbüsünde oldukları varsayılıp, bu gerekçeyle başta 14 köyün Çerkes kökenli insanlarını sorgusuz sualsiz Kayseri, Malatya ve dahi Suriye sınırına bitişik iller gibi uzak diyarlara gönderen ve 20 kadar köyünde malı-mülkünü yok pahasına elden çıkarıp, sürgüne hazır bekleten uygulamanın sebebi gösterilen, üç çetenin, bunların içinde de en son ele geçen, ama bahsedilen çetelerin ortadan kaldırılmasına rağmen, sürgün işleminin devam ettigi sırada, son çetenin lideri Takh Şevket Bey Dümbe'de saklanırken, 7 haziran 1923 günü, Kızıksa,Yeniköy ve Dümbe köylerinin Çerkes ahalisi yola çıkarılacaktır. Saklanmakta olduğu evin sahiplerinin de sürgüne gidecegi kendisine ev sahiplerince bildirilen Şevket bey, bulunduğu yerden ayrılıp, köyümüze 2 km uzaklıktaki Eskiçatal-Haydar köyünün arazisinden, köylere cok uzak olmayan bir güzergahtan geçerek, sanırım Kızıksa'ya gitmek istemektedir. Ancak, mevsim yaz ve susamış olduğundan, arazide ekin biçmekte olan bir aileyi görüp, ya kendisini tanıyamayacaklarını, ya da o aileyi kendisinin tanıdığı ve güvendiği için yanlarına gidip su ister. Suyu içip ordan ayrıldığında, ekin biçmekte olan kişilerden biri koşup askere haber verir ve çok fazla uzaklaşamamış olan Şevket beye asker yetişir. Müsademe başlar. Bölgemizde köyler hep ikişer-üçer km uzaklıktadır ve bu müsademe büyük olaydır. Müsademe uzadıkca da etraf köylerden insanlar çatışmanın olduğu bölgeye gelip, olayı izlerler. Bunlardan biri de rahmetli Hasan Ocaktan dededir.(ondan aktarıyorum.)
Uzun da sürse, Şevket beyin çemberi yarıp kurtulma ihtimali olmadığı gibi, kendisinin de teslim olma gibi bi niyeti yoktur. Sonuçta Şevket Bey'in bulunduğu mevziden karşı tarafa ateş kesilir. Bir süre yanına yaklaşılamasa da, cesaretli bir asker sokulup Şevket Bey'in öldüğünü arkadaşlarına bildirir. Şevket bey ölmüştür.
Muhalif olmanın o dönem karşılığı, kast ettiğimiz kişiler için, ele geçirilememiş ise vatan hainliği, ele geçirilmişse idam ve ölüm olması mukadder olsa da, ölü ele geçirilmenin sıradan halka "ibret-i alem" olması açısından teşhiri yapılan bir işlem. İşte bu yüzden olsa gerek, Şevket Bey'in cenazesi bir at arabasına konularak köyümüze getirildiğinde, toplanan ahaliden Çerkes olmayan, öyle saldırgan ve kavgacı olmadığını da bildiğimiz bir köylümüz, cesedi hedef alarak hoş olmayan sözler sarfedip, işi iyice abarttığında, cenazeyi getiren askerlerin basındaki yüzbaşının sabrı taşarak, kendisini çok sert azarlamış, hatta küfrederek ordan kovmuş.
Kuvva-i Seyyare Salihli Cephesinde |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder